Bu sorunun cevabını sosyal psikolojiyi ele almakla cevaplayalım. Sosyal psikoloji biliminin bazı kavramları, toplum tarafından çok kullanılıyor. Önyargı, kalıp yargı, çatışma, tutum, algı, sosyal etki gibi bu kavramlar savunma mekanizması olarak günümüzde çok kullanılıyor. Toplumun büyük çoğunluğu bu kavramları kendisini sıyırmak için kullanır. Genellikle toplumların özelliklerine göre kullanılırlar. Mesela toplumların bazı özellikleri vardır. Günahlarda ve suçlarda ileriye gidildiği dönemlerde, bireyler ya da toplumlar kendilerini temize çıkarmak, egosunu kurtarmak için hep bir günah keçisi bulurlar. Buldukları günah keçisi sayesinde suçu başkasına yükleme ve kendini temize çıkarmayı başarırlar. Bunu "algı" yaparlar ve buna sığınırlar. Bu amaçla birileri toplumca ya da bireysel olarak çok suçlanır, hatta şeytanlaştırılır. (Örneğin 'kadınlar yüzünden' vb. gibi "kalıp yargılar" şeklinde) Sanki bütün kötülüklerin kaynağı sadece onlarmış gibi. Bütün suçlar, günahlar onların başı altından çıkıyormuş ya da bu durumlara onlar neden oluyormuş gibi. Daha sonra günah keçisi haline getirdiklerine karşı "tutum" geliştirirler. Onlara karşı hep aynı "önyargıya" ve hep aynı duruşa sahip olurlar. Bu "kalıp yargılar" yüzünden bile birilerinin kendini değiştirmesine şans tanımazlar. Aynı şey akrabalar arasında da uygulanır. Genelde kötülüğün maskesi, biri veya birkaçı gösterilip onlarla hep çatışma geliştirilir. Bu şekilde çoğunluk "sosyal etkiyle" ortada kalanları da "çatışmayla" yanlarına çekerler. Bunun zaferini elde eden çoğunluk kendini kenara çeker rahat eder. Ama bilmezler ki bu durum bir aldatmacadır. Kötülük ya da suç birkaç kişinin başı altından çıkmıyor ya da çıkamaz. Çünkü başka şeylerde çoğunluğumuzla azınlığa karşı üstün gelmeyi biliyoruz. Eğer kötülük birkaç kişilik bir iş olsa hemen halledilir. Söz konusu geriye kalan bir camia masum ve temiz insan var sözde! Bunlar aracılığıyla o birkaç kişilik suç ve suç sebebi insanlar da ıslah edilebilir, bastırılabilir. Sonuçta "sosyal etki" diye bir şey var. Sonuçta azınlık çoğunluktan etkilenir. Ama işte ne yazık ki mesele öyle değil. Tam tersine çoğunluk olarak kötü ve suçluyuz. Ve bu "sosyal etki", "sosyal uyum" ve algı şeklinde herkese yayılıyor. Bakıldığında Değer yargılarımızı tüketmişiz. İnsanları frenleyecek hiçbir şey bırakmamışız. Herkes her şeyi yapar olmuş. Uğruna yaşanılacak herhangi bir anlam bırakmamışız. Tek gerçek menfaattir anlayışını hâkim kılmışız. 'Menfaatine ulaşma yolunda yaptığın, düşündüğün, başkasına yaptığın, başkasına çektirdiğin her şey mübahtır' anlayışı var. Ve büyük çoğunluk böyle olduğundan, davranış kolaylaştırma ve kimlik kayırması yoluyla çok kolay yapılıyor. Herkes kötü olmada bir beis görmüyor. Bu durum toplumsal bir anarşizmin de kapısını açıyor. Değerlerin tüketimi sonucu ahlâkta bir gerileme oluyor. Yıkılan bu ahlâk anlayışı tabiki İnsanda ister istemez bir suçluluk psikolojisi meydana getiriyor. Bunun verdiği suçluluk psikolojisiyle, suçu sadece kendimize konduramamanın refleksiyle, en ufak şeyde bile çocuklar gibi 'o yaptı' deyip suçu başkasına yıkıyoruz. Bu bir kendini kurtarma, sıyırma operasyonudur. Demem o ki; o, bu, şu değil, hepimiz büyük oranda suçluyuz. Günah keçisi bulmakla düzelme olmaz. Kimsenin kimseyi suçlamaya hakkı yoktur. Ya da kimse kimseyi düzeltme hakkına sahip değildir. Daha kendini düzeltmemiş kişilerin oraya buraya lanet okumaları bir şeyi düzeltmez. Herkes önce kendini düzeltsin, kendine baksın, kendi nefsini ıslah etsin, kendisi iyilikte örnek olsun sonra başkalarından düzelme beklesin. Kendi nefsini ıslah edemeyen başkasını ıslah edemez. Anlaşılacağı üzere hepimiz suçluyuz ve suç toplumsaldır. Umarım hep beraber güzel şeylere doğru yol alırız.